29 Mart 2007 Perşembe

Deniz Kumu Endüstrisi

I. OTURUM: ULUSLARARASI ANLAMDA DENİZ KUMU ENDÜSTRİSİ

Ayhan Paksoy: Değerli misafirler, basınımızın güzide temsilcileri, hepinizi saygı ile selamlıyorum ve hoşgeldiniz diyorum.

Bugün, üzülerek hatırladığımız 17 Ağustos depremi ardından gündeme gelen ve yıkılan binaların nedeni olarak gösterilen deniz kumunu, bilimsel olarak tartışmak için bir araya gelmiş bulunuyoruz. Gerek yurtdışından gerek yurtiçinden değerli konuklarımız, yaptıkları araştırmalardan edindikleri bilgileri bizimle paylaşacaklar.

Toplantımız iki oturumdan oluşmaktadır ve birinci oturuma, Prof. Dr. Reşat Özkan başkanlık yapacaktır. Kendisi 1947 yılında İstanbul'da doğmuştur. Yüksek Denizcilik Okulu Makina Bölümü'nü ve İTÜ Makina Fakültesi Gemi Bölümü'nü bitirmiş,1996-1998 tarihleri arasında, iki dönem Başbakanlık Denizcilik Müsteşarı olarak görev yapmıştır. Halen Deniz Ticaret Odası, Türk Armatörler Birliği ve Armatörler Kooperatifi'nin danışmanlığını sürdürmektedir. Uluslararası alanda çok sayıda kitabı da bulunmaktadır. Sayın hocamız Reşat Özkan'ı, birinci oturumun başkanlığını yapmak için davet ediyorum. Teşekkür ederim.

Reşat Özkan: Günaydın baylar, bayanlar.

Bu toplantının zamanlamasının çok yerinde olduğunu düşünüyorum. Hatırlayacağınız gibi toplumda birçok tartışma oldu. Bu tartışmalardan biri de inşaat sektörü ve bu sektörün kullanmış olduğu malzemelerin kalitesi idi. Bunun dışında odak noktası coğrafi konular olan bazı tartışmalar da süregeldi.

Önümdeki kitapçıkta, bu konu ile ilgili birçok soru var ve sanırım bu toplantı, tüm sorulara cevap verecek mercilerin saptanmasında, önemli görev üstlenecek. Deniz kumu endüstrisi, doğrudan çevresel faktörlerle bağlantılıdır. Çünkü bu doğal kaynaklı bir üretimdir. toplantının konularına baktığımda, bugünün, bu iki soruyu cevaplandırma amacına hizmet edeceğini görüyorum.

Sabah takvimimizde, iki değerli yabancı konuşmacımız var. Ben, her iki konuşmacımızı da buraya davet etmek istiyorum. Dr. David Hitchcock ve Richard Pearson, lütfen bana katılır mısınız efendim. Bu arada, başlamadan önce organizasyon komitesi tarafından iletilen bir notu da aktarmak istiyorum: Bugün aramızda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili sayın Ümit Özero) var. Yoqun programı nedeniyle, izninizle, sıralamada bir değişiklik yapıyorum ve iki değerli misafirimizin konuşmaları arasında konuşma yapması için aramıza katılmasını rica ediyorum.

İlk prezantasyonumuz, Dr. David Hitchcock tarafından sunulacak. Kendisi, genç yaşına rağmen, oldukça başarılı bir kariyere sahip. Dr. Hitchcock, BSC derecesini Galler Üniversitesi'nden almış ve Kraliyet Harita Enstitüsü'nden 1992'de onay almıştır. Son olarak PHD derecesini, yine Galler Üniversitesi'nden almıştır. Kendisi şu anda, İngiliz Harita Enstitüsü, Londra Coğrafya Kurumu, İngiliz Hidrografi Kurumu, Merkezi Kazıma Kurumu, Uluslararası Denizcilik Konferansı, İngiliz Deniz Biyolojisi Kurumu, Kıyısal Araştırma ve Eğitim Vakfı gibi çeşitli kurumların da üyesidir. Dr. Hitchcock'un, çeşitli uluslararası platformlarda yayınlanmış bir çok makalesi ve kitabı vardır. Bugün için, "kum çıkartma faaliyetinin çevresel yanı" başlıklı bir sunuş hazırlamıştır. özellikle kum çıkarımının çevrese) boyutları ile ilgilenenlerin dikkatini çekecek konularda bilgi verecektir. Buyurun Dr. Hitchcock.

Denizden Kum Çıkarılmasının Çevresel Etkileri

Dr. David HiNchcock: Çok teşekkür ederim beyefendi. Günaydın bayanlar ve baylar. Buraya beni ve meslektaşımı davet ettiğiniz için teşekkür ederim. Buraya gelmenin, gerçekten, bizim için de bir zevk olduğunu belirtmek isterim. Bugün, kum endüstrisinin karşı karşıya olduğu bir takım çevresel konulardan bahsetmek istiyorum.

İngiltere de deniz agrega taramasının geçtiğimiz yıllardaki ortalaması, yıllık olarak 25-28 milyon ton dolayında gerçekleşmiştir. Bu miktar, İngilteré nin toplam talebinin % 15-20'sine denktir. Bu sanayi dalında 2500 civarında personel, 40'tan fazla kayıtlı İngiliz tarama gemisi vardır. Yıllık cironun ise 180 milyon Sterlin dolayında olduğu hesaplanmıştır. Agrega çıkaran ülkelerden başta gelenleri olan İngiltere, Hollanda, Belçika ile Kuzey Denizi ve Manş Kanalı üretim toplamı, yıllık olarak 100 milyon tonu bulan bir miktardadır. Bir dizi önemli inşaat projesi için kum ve çakıl ürünleri, geniş çapta kullanılmaktadır. Bu projelerden bir kaçını saymak gerekirse; yo1 yapım çalışmaları, dolgu, gerek rahatlık gerekse kıyı koruma amaçlı kumsal yenileme çalışmaları, baraj inşaatları örnek gösterilebilir. Dolayısıyla deniz kaynaklı kum ve çakıl, hem ulusal hem de uluslararası anlamda önem taşımaktadır ve hükümetlerin deniz agrega toplama sanayisi kurulmasına yönelik politikaları nedeniyle de önem taşımaya devam edecektir.

Bu türden, kaynak temelli yoğun bir faaliyetin, hükümet üzerinde büyük bir etki yaratması kaçınılmazdır. Bundan dolayı sanayinin doğru ve vygun denetlenmesi, hatta faaliyetin etkisini en aza indirgemek amacıyla mümkün olduğunca özdenetim sağlanması önem taşımaktadır. İngiltere'nin halihazırda var olan, işler bir ruhsatlandırma sistemi bulunmaktadır. kaynakların çıkarılması ve kullanımını formüle etmeye ve denetlenmesini sağlamaya yönelik bu sistem, Crown Estate Komisyonu tarafından idare edilmektedir. Bu sistemle çahşmaz biçimde, sanayinin kendisi de sorumluluk sahibi bir davranış göstererek etkin uygulama kuralları oluşturmuş böylece işlemlerinin, diğer deniz kullanıcıları ile bütünleşmesini geliştirmeye yönelmiştir.

Geçtiğimiz 10-15 yı1 içinde, denizden agrega toplanmasının kıyı kaynakları üzerinde yaratabileceği muhtemel etkiye yönelik oldukça yoğıın bir ilgi ve endişe ortaya çıkmıştır. Söz konusu ilgi ve endişeler, deniz yatağı özelliklerínin fizikse1 bileşimi ve kararlı yapısına, kıyı şeridinin kendisine, balıklara ve balıkçılığa, vahşi doğa kaynaklarına ve hem denizin kendisinin hem de kıyı şeridinde yaşayanların oluşturdukları deniz besinlerine dayalı beslenme ağlarına yönelik olumsuz etkileri kapsamaktadır.

Yine geçtiğimiz 5-10 yıl içinde, deniz ortamında tarama yapılması işlemine ve agrega tarama ile çevre arasındaki etkileşime yönelik bilgilenmede, bu ilgiye karşılık gelen bir artış olmuştur. Bu durum, bir yandan çevre koşulları ile çatışmayı en aza indirgerken ulusal ve uluslararası yasaların gelişmesine, sanayinin vygulama kurallarına, bir yandan da verimliliği en üst düzeye çıkarmaya yönelik artan bir etkiye cevaben ortaya çıkmıştır. Sanayi tarafından üstlenilen araştırma-geliştirme faaliyetlerine ek olarak, birincil düzeyde önemli araştırma faaliyetleri Crown Estate Komisyonu, Çevre Ulaşım ve Bölgeler Dairesi, Ziraat, Deniz Gıdaları ve Gıda Bakanlığı tarafından ya fon sağlanarak desteklenmekte ya da üstlenilmektedir.

Şimdi asıl konumuz olan çevresel etkilere şöyle bir göz atalım: Avrupa Topluluğu 85/337/EEC Yönergesi "Belirli kamu projeleri ya da özel projelerin Çevre üzerine etkilerinin değerlendirilmesi", Haziran 1985 tarihinde benimsendi ve Temmuz 1988 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu Yönerge, belirli geliştirme projelerinin gerçekleştirilmesine onay verilmezden önce, bir çevresel değerlendirme yapılmasının gerekliliğini öngörmektedir Deniz agregalarının toplanması, bazı koşullar altında, bu Yönerge kapsamına girebilir.

Bir Çevresel Değerlendirme hazırlarken göz önünde bulundurulması gereken 3 etki vardır. Bunlardan ilki, fiziksel kaynaklar üzerindeki etkiler, ikincisi biyolojik kaynaklar üzerindeki etkiler ve üçüncüsü de "denizin diğer meşru kullanıcıları üzerindeki etkiler"dir. Etkilerin olumsuz olabileceği gibi, olumlu da olabileceğini ve önlemlerinin çeşitli olabileceğini akılda tutmakta yarar vardır. Önemli bir nokta, etkilerin vaka temelli olarak değişebilecek olmalarıdır.

Fiziksel kaynaklar üzerindeki etkileri değerlendirecek olursak, faaliyetin doğası itibarıyla, tarama işlemi, deniz yatağı ve civardaki fiziksel çevre üzerinde etkilerde bulunacaktır. Etkiler ve önemleri taramanın türüne bağlı olarak değişecektir ancak taramanın pek çok mekanizması arasında büyük benzerlikler bulunacaktır.

Tarama faaliyetlerinin etkileri hakkında ciddi anlamda bilgi sahibi olabilmek için büyük hacimde veri gerekeceği hemen düşünülebilir. Bilimsel nitelikte, iyi arazi verilerinin, tarama lisansı verilmesine yönelik uygulamayı büyük oranda geliştireceğinin önemi kesinlikle göz ardı edilemez.

Agrega tarama öncesinde, işini bilen deniz araştırma şirketleriyle anlaşma yapıp, yüksek teknolojik donanım kullanarak ana kaynak yerlerinin doğru ve kesin biçimde saptanması, genel bir vygulama biçimidir. Böylece kaynağın sadece yüzeydeki uzantısı değil, değerlendirmesi yapılacak kaynağın derinliği ve dağılımı da incelenebilecektir. Bu türden veriler, aynı zamanda alüvyon çamuru gibi kirletici maddeler ile batıklar gibi engelleri de kapsayacaktır. Araştırma şirketleri tarama işlemi öncesinde, faaliyet alanının gerçekçi bir profilini çizmek amacıyla yoğun biçimde güçlendirilmiş sayısal yankı ölçer aygıtlar kullanacaklardır. Yan tarama sonarı, yüzey topografyasının ve kum dalgaları ya da dalgacıklar gibi mikro topografik yapıların haritaya geçirilmesine izin verecektir. Sığlığın sismik profilinin sürekli taranması, deniz yatağı aşağısındaki kaynağın derinliği konusunda tahminler yapılabilmesini sağlayacak ve muhtemel toplam kaynak hacminin değerlendirilebilmesine olanak verecektir. İri parçalar biçiminde alınmış olan fiziksel örnekler ve titreşimli ölçüm teknikleri, elektronik yoldan edinilen bilgiyi bir zemine oturtacak ve kaynağın miktarı hakkında elle tutulur kanıt sağlayacaktır.

Bu araştırmalar sırasında, masa başı çalışmasıyla yeterince ayrıntılı bilgi elde edilememişse, şimdi sayacağım noktalar göz önünde bulundurulmalıdır:

* Kalıntı bırakıcı gel-git ve dalga hareketinden kaynaklanan değişmenin su tabanında oluşturduğu birikinti, farklı su akıntıları meydana gelmesine neden olabilir, böylece daha änce bir etki gözlemlenmemiş olan bölgelerde erozyon ya da tortu oluşturabilir.


* Rüzgar ve dalga yapısı özellikleri, yıllık fırtınalı gün ortalaması, kıyıdan uzak bir banketin ortadan kaldırılması, daha önce korunmuş durumda olan kıyılara fırtına dalgalarının ulaşmasına neden olabilir.


* Denizaltında taşınan tortu, kum dalgalarının varlığının saptanmasını da kapsayacaktır, yüksek taşıma oranları doğal ortamın büyük olasılıkla taramayla meydana gelen rahatsızlığı kapamaya yönelik olacağını ve yerli biyolojik toplulukların muhtemelen daha üst düzeyde bir doğal değişmeye kolayca uyum sağlayabilir yapıda olduğunu belirtecektir.


* Taşınması askıda kalmış doğal tortu yükündeki değişmeler,


* Fırtına ya da dalga kaynaklı dip faaliyetlerinin oluşumları ve önemleri,


* Tarama faaliyeti nedeniyle askıya alınmış ince tortunun taşınması ve çökerek yerleşmesi,


* Taramayla çıkarılmış maddenin, taşıyıcı teknelerden taşarak dökülmesi, ya da güvertede işleme tabi tutulması sonucunda kıyıya vuran artığın dağılarak sindirilmesi ve bunun gecikmiş tortu yükü taşıması üzerindeki normal ve en üst düzey etkisi,


* Dalga/akıntı dengesini düzenlemeye ve deniz yatağının bazı topografik özelliklerinin (en azından geçici olarak) ortadan kaldırılması ya da oluşturulmasından kaynaklanan yerel su sirkülasyonu işleyimleri,


* Uzun vadeli işlemlerin ve deniz yatağı yükü hareketlerinin değiştirilmesine yönelik işleyimler,


* Yakındaki kıyı şeridinin yapısı, türü ve kıyı erozyonuna yönelik işleyimler.

Gelelim "biyolojik kaynaklara olan etkiye'... Denizden agrega çıkarılmasının birincil biyolojik etkisi, benthic infauna ve epifaunanın değiştirilmesi, ortadan kaldırılması, koloni oluşturma ve büyüme için gerekli olan doğal ortamın değişmesidir. İşlem sonucunda geride kalan ortam koşulları, el sürülmemiş yüzeye benzer olmalıdır ki bu, normalde, lisans için gerekli bir ön koşuldur. Ortamdaki değişikliğin geçici olması gereklidir ve işlem yapılan bölgede yeniden koloni oluşumu sağlanabilmelidir. Bununla beraber şunu belirtmek yerinde olur ki; yakınlarda yapılan bir araştırmaya göre parçacık boyutu ile topluluklar arasındaki ilişkiler, eskiden beri düşünüldüğü kadar yakından bağlantılı olmayabilir ve başka zorlayıcı etmenler daha çok önem taşıyabilirler, söz gelimi tortunun kararlılığı ya da katman kesmelerindeki dayanıklılık gibi.

Biyolojik kaynaklar üzerindeki etkisi, tarama işleminin hem zaman hem mekan bağlamında yoğunluğuna, tortudaki yer değiştirmeye, tarama tekniklerine bağlı olarak, ayrıca söz konusu bölgelerde normalde var olan toplulukların yeniden üremelerinin, yeniden koloni oluşturmalarının, gelişmelerinin içsel oranına bağlıdır. Agrega çıkarımının biyolojik etkilerinin değerlendirilmesinde, muhtemelen şu konularda bilgi gerekecektir:

* Önerilen işlem bölgesindeki benthic topluluk yapısı ya da yapılarının, türlerin tipleri ve zenginliklerinin bölge dahilinde bir değerlendirmesi. (Bu değerlendirme geçici özellikleri, söz gelimi dönemlik ya da mevsimsel ve aynı zamanda mekana ilişkin çeşitlilikleri içerebilir.)


* Deniz canlıları, deniz kabukları gibi kaynaklar hakkında bilgi, (söz gelimi döllenme bölgeleri, özellikle benthic döllenen deniz canlıları, söz gelimi ringa balığı gibi, yetişme bölgeleri, kabuklu deniz canlılarının kış dönemini geçirdikleri yerler ya da bilinen göç rotaları)


* Deniz dibi ve denizaltı balık türleri arasındaki av/avcı ilişkileri,


* Taramanın yöntemi, deniz yatağı ve denizaltı faunasına yönelik farklı emme aygıtlarının etkileri,


* Çeşitli özelliklerinden yoksun bırakılmış tortunun yeniden koloni oluşturması için gereken tahmini zaman,



* Özel bilimsel ya da biyolojik ilgi alanlarının (istesi, (söz gelimi faaliyet yerine bitişik Özel Bilimsel Ilgi Alanı Siteleri, Doğal Deniz Rezervleri, Deniz Danışmanlık Bölgeleri, Deniz Özel Koruma Bölgeleri, "Ramsar' konvansiyonu, Dünya Mirası Konvansiyonu ya da UNEP "İnsan ve Biyosfer' Programı kapsamındaki mekanlar)


* Önerilen tarama bölgesindeki ya da söz konusu bölgeye bitişik mekanlarda bulunan doğal güzellik, tarihsel ya da kültürel bir önem arz eden alanlar.

Ortamın doğal yapısını değiştirecek olan tarama faaliyetlerinde, söz konusu bölgeden kaldırılacak toplulukların karşılaşacağı etkilerin kapsamlı bir ÇED incelemesinin yapılması hem çok zaman alan, hem de masraHı bir iştir. İngiltere de, gerçekten işletilebilir kaynakların saptanması ile çıkarma işlemine geçilmesi arasında, 5-10 yıl gibi önemli bir zaman aralığı bulunmaktadır. Araşhrma sırasında tam bir biyolojik inceleme yaptırmak, kaynağın, kötü nitelik ya da diğer sınırlamalar nedeniyle gelişmemiş olması durumunda, gereksiz bir masrafa yol açabilir. Biyolojik değerlendirmeyi, ÇED hazırlıklarının hemen öncesine bırakmak ise, kaynakta önemli biyolojik topluluklar tarafından yerleşim gerçekleşmesi durumunda, uygulama geliştirilmesinde büyük zaman ve para kaybına neden olacaktır. Pek çok biyolojik topluluğun döngüsel bir "çoğalma, yok olma" geçmişi sergilediklerini akılda tutmak önem taşımaktadır, söz gelimi stratejik önemdeki tüpte yaşayan solucan Sabellaria Spinulosa ve döngü içinde onun yaşamı gözlemlendiğinde, tarama nedenli bir yok olma etkisi, henüz tarama işlemi başlamazdan önce görülebilir.

Deniz topluluğu yapısını inceleme yöntemleri çok hassastır ve faunanın nicel değerine yönelik zaman alan masraflı araştırmalara bağlıdır. Manş Kanalı ve Kuzey Denizi'nin güneyindeki tipik bir çakıl kalıntısında genele uygun olarak 300'ü aşicın tür saptanmıştır. İki İngiliz $irketi, Coastline Surveys Ltd. ve Marine Ecological Surveys Ltd., denizyatağının biyolojik çeşitliliğinin saptanmasına yönelik ön araştırma değerlendirmelerinde,

Hızlı Değerlendirme Yöntemi geliştirilmesi için çaba sarf etmiştir. Bu teknik, ilk olarak denizaltı canlılarının civarda sürdürülen ve tamamlanmış tarama işlemleri dahilindeki koşullarına yönelik, qenel bir bakış açısı sağlama amacıyla kullanılmıştır. Yöntemin, tam nitelikli bir araştırmanın çok küçük bir parçasına denk maliyetlerle çok çabuk sonuçlar sağladığı görülmüştür. Bu yöntemle elde edilen sonuçların, sanayi atıklarının boşaltımı konulu, geniş kapsamlı, tam nitelikli araştırmalarla vyum içinde olduğu da saptanmıştır. Yöntem, uygulama-geliştirme aşamasında, devlet tarafından da etkin biçimde kullanılmıştır Kanada'da maden atıklarının boşaltımının etkilerinin değerlendirilmesi için benzer bir yöntem yakın zamanlarda ileri sürülmüştür Bu yöntem, erken aşamalarda yürütülen çevresel değerlendirme usullerinin, Stratejik Çevresel Değerlendirme usulleri kapsamında bir parçası olarak giderek artan biçimde kabul görmektedir.

Dolayısıyla Stratejik Denizaltı Kaynakları Değerlendirmesi, araştırma sürecinin erken aşamalarında, araştırma bölgesi kapsamında, özel koruma statüsü gerektirebilecek denizaltı canlı türlerinin ya da toplulukların, ya da aslında denize ilişkin herhangi bir gelişmenin varlığını ya da yokluğunu belirlemek ve idareye belirtmek amacıyla geliştirilmiştir.
Söz konusu türden bir topluluğun varlığı belirlenmişse, Çevresel Bildirimin geliştirilmesi sırasında özel yumuşatma önlemlerinin ya da ölçütlerin geliştirilmesi gerekebilir. Dolayısıyla denizaltı biyolojik kaynaklarına yönelik bilginin erkenaşamalarda dahil edilmesi, agrega çıkarma lisansının vygulamaya konulacak olması durumunda ,gerekebilecek yeni geliştirme yöntemlerinin ve muhtemel işleyimlerin maliyetleri göz önüne alındığında, idarenin çalışmaya devam etmesi, ya da bir vygulama geliştirmesi konusunda vereceği kararına yardımcı olur.

Değerlendirme, hiç bir biçimde, laboratuvarda kabul edilmiş tür tanımlama işlemleri ve Hamon örneklemesi yapılan tam nitelikli, derinlemesine bir araştırmanın yerine geçmeyi amaçlamamaktadır. Kasıtlı olarak, erken bir aşamada, stratejik bir aşamada, kaynaklara yönelik bir genel bakış edinmek amaçlanmıştır.

Tortunun biyolojik kaynakları hakkındaki notlar, işinde başarılı bir deniz biyoloğu tarafından, az önce bahsettiğim fiziksel kaynak değerlendirmesine yönelik jeolojik örnekleme çalışmasının bir parçası olarak, çalışma sırasında alınır.
Alınan örnekler büyük bir hidrolik ortam içine yerleştirilmiştir. Bu ortam, deniz yatağının yaklaşık 0.75 m²'lik bölgesini ve daha küçük orandaki 0.2 m2'lik Hamon örneklemesini kapsar. Hamon örneklemesi, kıyıdan uzak kıyaslamalı araştırmalarda, uluslararası kabul görmüş bir yöntemdir. Agrega kaynak incelemesi için yan örnekler de alınır ve alınan her bir örnek için gözlemlenen makrofaunaya yönelik notlar tutulur.

Deniz tortusunun biyolojik çeşitliliğini derecelendirmek amacıyla bir Hızlı Değerlendirme Yöntemi geliştirilmiştir. Vazgeçilmez biçimde, temel makrofauna türlerinin çeşitliliği ve göreceli zenginliği, araştırma teknesinin güvertesinde gerçekleşmektedir ki, bu durumda tam nitelikli bir araştırmada olacağı gibi, uzun süreli bir ayrıştırma ve inceleme yöntemi izlenmemektedir. Ardından makrofauna türlerinin zenginliği ve çeşitliliği, şöyle derecelendirilmektedir:

* Tür çeşitliliği ve bireyler açısından çok zengin fauna
* Tür ve birey sayısı açısından zengin fauna
* Tür çeşitliliğinde temsilci bulunduran, ancak zengin olmayan fauna
* Az sayıda tür çeşidi ve birey bulunduran fauna
* Mevcut olmayan fauna.

İşini iyi bilen bir deniz biyoloğu, örnekte rastlanan büyükçe makrofauna türlerinin çoğunu tanımlayabilir ve önemli tür örneklerinin tanımlanması işlemi de, göreceli olarak düşük maliyetli bir laboratuvar incelemesiyle doğrulanabilir. Örneğin Hidroidler gibi bazı organizmalar ve daha küçük olan Polikaktlar, Kabuklular ve Bryozoa da tam bir analiz için daha detaylı bir inceleme gerektirir. Bu kategori ve puanlama, potansiyel olarak denizaltı biyolojik duyarlığa sahip alanların kolayca belirlenmesi için renk kodlu kaynak haritalarının geliştirilmesinde temel teşkil eder.

Yukarıda ana hatlarıyla açıklanan puanlama sisteminin, deniz biyoloğunun vasıNarına göre farklılık göstereceği açıktır. Bununla birlikte, sistemin çok sağlam olduğunu ve farklı deneyim düzeylerinden kişiler tarafından, tortu örnekleri için benzer "puanlamalar" yapıldığını gözlemledik. Deneyimli biyologlar tarafından, temel organizmalara ilişkin bir liste ve şematik diyagramların sunulmuş olması da kıyaslamaya yardımcı olmaktadır ve farklı düzeylerde personel söz konusu olduğunda, bu yöntemin uygulanmasını öneriyoruz. Veriler, spektral sınır noktaları şeklinde özetlenmektedir.
Bunlar, fauna zenginliği açısından açık farklılıklar olan ve inceleme yapılmış alonların sınırlarını göstermektedir.

Stratejik Benthic Kaynak Değerlendirme sonuçlarının, esas olarak, deniz yatağı benthic kaynakların varlığını ve durumunu değerlendirmede bir "kestirme" yol olduğu vurgulanmalıdır. Bu yöntem, ÇED amaçları açısından gerekli olan, nicel bir temel araştırmanın yerini alamaz. Bununla birlikte bu yöntem, yönetimin bir uygulamayı sürdürme konusundaki kararına yardımcı olacak çabuk ve ekonomik bir genel değerlendirme sunmaktadır. Ayrıca İngilteré de, son zamanlardaki ruhsat başvurularında değerlendirmeye, bir mevsimlik unsur da dahil edilmeye başlanmıştır ve bu teknik yaklaşım nicel araştırmaların daha az maliyetle yürütülmesi için maliyet bakımından etkin bir alternatif sunabilir. Ayrıca, kullanılan bolluk endeksinin inceleme alanının temel topluluk tiplerini belirlemek için göreli bir puanlama sistemi olarak görülmesi gerektiği de unutulmamalıdır.

Denizin diğer meşru kullanıcıları ile olan etkileşim açısından bakacak olursak, deniz etkinliklerinin etkin biçimde yönetimi, büyük ölçüde, deniz kullanıcıları arasında, çatışmaların önlenmesine bağlıdır. Belirli bir yerde, deniz agregası tarama faaliyeti başlatılmadan önce, orada kurulu balıkçı topluluklarının olabileceği ya da kaynakların önemli deniz ulaşım yolları üzerinde veya yakınında bulunabileceği konuları değerlendirilmelidir. Her kullanıcının ihtiyaçlarının dikkatle incelenmesi, tüm kullanıcıların birlikte yaşamasına imkan sağlar. Kullanılacak gemi sayısı ve tarama çalışmalarının süresi (örneğin, günlük, haftalık, arada bir) mevsimlik ticari balıkçılık kalıpları, kullanılan techizat türü, dağılım, değer ve faaliyetlere katılan balıkçı sayısı dahil göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca deniz ulaşım yolları, askeri yasak bölgeler, deniz yatağının mühendislik amaçlı kullanımı (örneğin, bitişikteki tarama faaliyetleri, denizaltı kablolar ve boru hatları), çıkartılan malzemenin ve kanalizasyon çamurunun bertaraf edilmesi için ayrılmış bitişikteki deniz sahaları, batıkların konumu (tarihsel statüleri belirtilerek) ve sahanın rekreasyon amaçlı kullanımı (örneğin olta balıkçılığı, dalış) gibi unsurlarla da uzlaşma içinde olunmalıdır.

Etkilerin hafifletilmesi için yapılabilecek şeylerle ilgili de diyebiliriz ki; genel etkiler değerlendirilirken, önerilen faaliyetin deniı ve kıyıdaki çevresel sonuçlarının, bir izleme planı esasında belirlenmesi ve nicellenmesi ayrıca önerinin, sahanın kabvl edilen önemini diğer açılardan neden etkilemeyeceğinin belirtilmesi gereklidir.

Bu sonuçlar, Etki Hipotezlerini de içeren ve daha önceki çevresel özellik ve değişkenlik incelemelerinin sonuçlarından yararlanan bir ÇED dahilinde özetlenebilir. ÇED'de, ayrıca önerilen tarama ve ilgili faaliyetlerin etkilerinin hafifletilmesi için nerelerde önlemler alınması gerektiği de gösterilmelidir.

Bunlar yapıldıktan sonra, çıkarma faaliyetlerrinin etkilerini hafifletmek için alınacak önlemler düşünülmelidir.

Önlemler, şunları içerebilir :

* Tarama techizatının seçimi ve tarama işlemlerinin benthic topluluklar ve üreme yumurtlama üzerindeki etkilerini sınırlayacak şekilde zamanlanması,


* Tarama derinlik limitlerinin hidrodinamik ve tortıı taşıma gereklerine göre değiştirilmesi,


* Ruhsat verilecek alanın saha düzenlemesinin yapılması ya da çıkarma faaliyederinin hassas balıkçılık sahalarını koruyacak veya geleneksel ticari balıkçılık sahalarının erişimini engellemeyecek şekilde yeniden programlanması.

Ayrıca, önerinin belirlenen etkileri ile bağlantılı olarak bölgesel ve ulusal ihtiyaçları, diğer deniz ve kara kaynaklarından tedarik etmenin göreli çevresel maliyetlerinin dikkatli, karşılaştırmalı bir incelemesi yapılarak söz konusu kaynakları kullanmanın gereğinin de gösterilmesi gerekebilir.

Tarama sürecinin etkin bir şekilde yönetimi için kilit bir unsur da, net ve tekrarlanabilir izleme programlarının geliştirilmesidir. Deniz çevresinin izlenmesi, genel olarak; ruhsat şartlarına vyulup vyulmadığının belirlenmesi; ruhsat şartlarının deniz çevresi üzerinde olumsuz etkilerde bulunan çıkarma faaliyetlerini önleyip önlemediğinin belirlenmesi; uygulanan kontrol önlemlerinin deniz kaynaklarının kullanımının kalıcı çevresel hasara yol açmamasını sağlamakta yeterli olduğunu göstermek için kanıt elde edilmesi; laboratuvar ya da literatür değerlendirmelerinde, daha önce tam olarak tahmin edilemeyen saha etkilerine ilişkin bilgilerin artmasını sağlayarak, ruhsat başvurularının değerlendirilmesine ilişkin esasların geliştirilmesi gibi amaçlarla yapılabilir.

İzleme faaliyetleri masraflıdır. Çünkü gerek denizde gerekse daha sonraki örnek ve veri işleme süreçlerinde önemli ölçüde kaynak gerektirir. Bir izleme programını kaynak bakımından etkin bir yaklaşımla ele alabilmek için, programın net olarak tanımlanmış hedeHere sahip olması, ölçümlerin bu hedeflere uygun olması ve sonuçların bu hedeflerle ilgili olarak düzenli aralıklarla gözden geçirilmesi çok önemlidir. İzleme planı buna göre sürdürülmeli, gözden geçirilmeli ya da sona erdirilmelidir.

Hazırlanan Etki Hipotezleri, önerinin çevre üzerindeki etkilerini özetler ve izleme programının oluşturulmasında önemli bir unsurdur. Bir izleme programı hazırlanmadan ve herhangi bir önlem vygulamaya konulmadan önce, bazı sorulara cevap aranmalıdır. Bunlar;

* Belirlenen hedeflere ulaşmak için hangi önlemler gereklidir?
* Izlemenin amacı nedir?
* Belirli bir değişken mi yoksa bir biyolojik etki mi?
* Ölçümler hangi çevre biriminde ya da yerlerde maliyet bakımından etkin biçimde yapılabilir?
* Belirlenen hedeflere ulaşmak için kaç tane önlem gereklidir?
* Hedefe ulaşmak için ölçümlerin ne kadar devam etmesi gerekmektedir?
* Hipotezleri test etmek için yapılacak ölçümlerin zamansal ve uzamsal ölçeği ne olmalıdır?

Etkilerin büyük ölçüde fiziksel olduğu düşünüldüğü takdirde izleme, deniz yatağının niteliğindeki değişmeleri tespit etmek amacıyla yan taramalı sonar qibi uzaktan izleme yöntemlerine dayandırılabilir. Bu ölçümler, gerçeğin tespiti için belli miktarda tortu örneği gerektirir.

Benthic topluluktaki değişiklikleri değerlendirmek amacıyla biyolojik örnekleme, sonuçtaki verilerin yorumlanması için bilimsel bir temel olduğu zaman vygun olabilir. Etkilerin değerlendirilmesi için, her doğal biyolojik değişkenliğin dikkate alınması gereklidir. Bu en iyi şekilde, etkilenen sahaların fiziksel ya da biyolojik durumlarını, çıkorma sahasının uzağında olan referans sahaları ile karşılaştırarak gerçekleştirilir. Bu referans sahaları, ÇED'in hazırlanması sırasında belirlenebilir. Örneklemenin uzamsal kapsamı, çıkarma için düşünülen alanın, ruhsatlandırılmış saha dışında faaliyet imkanlarının ve tarama faaliyeti sonucunda su üstüne çıkan ince malzemenin hareketliliğinin hesaba katılmasını gerektirir.

Deniz agregalarının çıkartılmasının etkileri, farklı sahalarda belli ölçüde benzerlik göstereceğinden, biyolojik izlemeprogramının, dikkade seçilmiş bir kaç sahada sürdürülmesi vygun olacaktır. Ayrıca, yumurdama alanları ve toplama alanları arasındaki ilişki gibi, çıkarma faaliyetinin "uzak" etkileri de her saha için dikkatle ele alınmalıdır.

İzleme faaliyetlerine ilişkin bir özet hazırlanmalıdır. Raporlarda yapılan ölçümler, elde edilen sonuçlar, yorumları ve bu verilerin izleme hedefleri ile ilişkisi detaylı olarak belirtilmelidir. İzleme sıklığı amaçlara bağlıdır ve çıkarma faaliyetlerinin kapsamı ve ön görülen çevresel değişiklik sonuçları ile ilgilidir ki bu, sonuçlar çıkarma faaliyetleri sona erdikten sonra da devam edebilir.

İzleme ve araştırmanın neden bu kadar önemli olduğuna gelince, mesela İngilteré de etkili izleme programlarından sonra ruhsat şartlarına uymama nedeniyle tarama izninin iptaline ilişkin sadece bir olay gerçekleşmiştir. Bu, tarama faaliyetinin, ruhsat sınırları dışında yapılması ile ilgilidir, ama bu, yeni konumlandırma teknolojilerinin kullanıma sunulmakta olduğu bir zamanda olmuş ve tarayıcı ile izleme-araştırma gemisi arasında, tarama işleminin göreli hassasiyetinde bir değişikliğe yol açmıştır.

Etkili izleme ve araştırmalar sayesinde tarama faaliyetlerinin yönetiminde önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Deniz yatağında ve gerekli ise su kolonunda koşulların izlenmesi, genel olarak tarama faaliyetlerinin, itirazların ardından başlatılmasını ya da devam etririlmesini mümkün kılmıştır. İtirazlar, genellikle ve anlamlı şekilde, o esnada elde bulunan en iyi bilgileri kullanan ihtiyatlı bir yaklaşıma dayanmaktadır. Yakın zamanlarda yapılan hesaplamalar, hümümetin, endüstrinin arama raporları, biyolojik değerlendirmeler, kıyı erozyon modelleri, tortu taşıma raporları, vs. şeklindeki deniz veri tabanına yaptığı katkıların, yılda yaklaşık 1.5 milyon Pound tutarda olduğunu göstermektedir. Şüphesiz bu, önemli bir katkıdır ve yerel hükümst tarafından üstlenilmektedir.

Kıyıların çekilmesi ve kıyı erozyonu ile ilgili Birleşik Krallık'taki kurallar,18 m'den az derinliklerde ve sahil şeridinin 1 km yakınında taramaya izin vermemektedir. Ancak başvurular, genellikle her biri kendi özelliklerine göre değerlendirilmektedir. Çok az sayıda başvuruda, maksimum aarnma derinlikleri esnasında kıyıya ulaşan dalga yüksekliği açısından ciddi potonsiyel etkiler olduğu sorıucuna vanlmıştır.

Bunun iyi bir örneği Bristol Kanalı'nda, Britanyá nın batı sahilinde görülmüştür. Burada az sayıda treylerli emme tipte tarayıcı ile yerel inşaat sektörü için yılda takriben 2.5 milyon ton iyi kalite kum çıkartılmaktadır. Bu faaliyet, kıyı erozyonuna ilişkin iddialardan ötürü uzun süredir güçlü duygusal itirazlara yol açmıştır. Kumun belirli bir kıyı kum yatağından çıkartılması işe ilgili izleme programları, sadece dalga kalıplarını değerlendirmek için bu sahada su derinliklerinin ölçümünü yapmayıp, aynı zamanda bu saha ile kıyı arasında su derinliklerini ve deniz yatağı özelliklerini de izlemektedir. Bitişik sahillere ilişkin dört mevsimlik topografik araştırmalar ve yakın kıyı alanlarının hidrografik incelemeleri yapılarak zaman içinde, olası kıyı erozyonu izlenmiştir. Büyük yaz ve kış fırtınalarından önce ve sonra iki fırtına topografi araştırması yapılmıştır. Kıyı ve açık deniz etkileşimini belirlemek amacıyla yan tarama sonar ve örnekleme araştırmaları da yürütülmüştür.

Kum çıkarma faaliyetine devam amacıyla ruhsat yenilenirken, kıyıda bir bozulma etkisi olup olmadığının anlaşılması için eldeki tüm veriler analiz edilmiştir. Sonuçlar, kıyıların incelenen dönem boyunca,l 992'den beri dinamik biçimde istikrarlı olduğunu, gözlemlenen değişikliklerin mevsime bağlı olduğunu ve tekrarlandığını göstermektedir. Başvuru olumlu görülmüş ve ikinci bir incelemeye kadar, 4 yıl süreyle tarama izni verilmiştir.
Tarama işlemi, bizzat doğası gereği, yüksek miktarlarda tortuyu harekete geçirerek tortu tüylenmesine yol açmaktadır.
Son yıllarda su kolonunda oluşan tortu tüylenmeleri hakkında giderek yayılan, büyük ölçüde, temelsiz kaygılar doğmuş ve iddialar ortaya atılmıştır. Bu iddialara göre, örneğin, tarama, deniz yatağını, tarama sahası etrafında bir "biyolojik çöle' dönüştürerek dipteki tüm yaşam biçimlerine zarar vermektedir.

Tortu tüylenmeleri, treylerli tarayıcılar söz konusu olduğunda, deniz yatağı üzerindeki etkilerden, güvertede işleme sırasında istenmeyen malzemenin "eleme' işlemi ile atılmasından ve fazla tortu yüklü suların aşırı yayılmasından kaynaklanabilir. Konvansiyonel bir kepçeli tarama ile deniz yatağı üzerindeki faaliyet ve çıkış sırasında kepçeden düşenler ve saçılma sonucunda potansiyel etkiler doğabilir. Potansiyel olarak kepçe deniz yatağına doğru indikçe bir miktar kaybolabilir ve boşalabilir.

Tortu tüylenmeleri ciddi kaygılar doğurmuştur, çünkü diğer kaygılar yanında, potansiyel etkinin tarama sahası dışında da devam edeceği düşünülmüştür. İngilteré de ilk başlardaki model oluşturma çalışmaları sadece, saçılmada mevcut olan çeşitli tortu parçalarının standart tortulanma hızlarına dayanmaktaydı. 50 m suda çökelti yapan çok ince kum tüylenmeleri, basit Gauss difüzyon benıeşim hesaplarına göre daha sonra tarama sahasından 11 km kadar uzağa, ince kum 5 km, orta kalınlıkta kum 1 km, iri taneli kum ise 50 m uzağa ulaşabilir. Bu gerçekten mümkün olmakla birlikte, şu sorular ortaya çıkmaktadır:

Bu olgu gerçekten var mı? Ve etkileri önemli mi?

Son 5 yıl içinde, önleme amaçlı en kötü durum senaryolarından çok daha gerçekçi, olası durum esasına dayalı, bu potansiyel sorunun kapsamını anlayabilmek için hem biyolojik, hem de fiziksel olarak bir dizi kapsamlı araştırma kampanyası yürüttük. Elde edilen veriler, ön görme modellerinin kalibrasyonu ve geliştirilmesí için tekrar model kurma sürecine dahil edildi. Tarama şirketleri, birlikleri ve ulusal hükümet kurumları tarafından çeşitli projeler finanse edildi.

"Bu olgu gerçekten var mı?" sorusu ile il,gili olarak, tüylenmelerin gerçekten tarama bölgesi dışında bir mesafe kat etmekle birlikte, bu mesafenin başlarda tahmin edildiğinden daha az olduğunu açıkça gösteren kanıtları yayınladık. Çalışmalar "kaynak şartlarının" kapsamlı bir alan ölçümü, yani su kolonuna gerçekten kaybedilen tortuların miktarını ölçme ve bu şekilde tortulanma kalınlığını, vs. tahmin etme üzerinde yoğunlaşmıştır. Ayrıca, tüylenmeler de detaylı biçimde haritalandırılarak tarayıcıdan farklı uzaklıklarda asılı duran tortuların büyüklük ve miktarları hakkında bilgi toplanmıştır. Bu sayede, ilk olarak modellerin tahmin etmeye çalıştığı şeyin gerçek alan kalibrasyonu elde edilmiştir. Etrafa saçılan ve eleme sırasında atılan tortuların tipik tortulaşma hızlarında hareket etmediği ve birlikte hızlı hareket eden "yoğun akımlar' oluşturdukları gözlemlenmiştir. Bunlar tekil parçacıkların düşüş hızından çok daha hızlı şekilde deniz yatağına yönelmekte ve dolayısıyla tüylenmenin uzamsal kapsamını sınırlamaktadır. Artık tortuların, tarama sahasından 300 ile 500 m uzaklıkta, deniz yatağına ulaştığı bilinmektedir. Daha ince tortular ise arkadaki asılı duran katı madde konsantrasyonlarından ayrılamaz hale gelmeden önce 2 mil hızda, akıntılarla sadece 1-2 km uzaklığa ulaşmaktadır. eş zamanlı ama bağımsız olarak dünyanın başka yerlerinde başka araştırmacılar tarafından da gözlemlenen bu keşifler, yeni tahmin modellerinin geliştirilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu modellerden en sonuncusu İngilteré de yeni başlamış olan bir çalışmada kullanılacaktır. Bu tür alan sonuçları, sadece tortuların ne kadar mesafe kat ettiklerini kanıtlamak için değil aynı zamanda asılı tortu tüylenmelerinin mercan kayalıkları gibi hassas deniz yatağı topIuluklarına ya da özel arkeolojik öneme sahip korunan alanlara ulaşıp ulaşmadıklarını kanıtlamak açısından da önemlidir.

"Etkileri önemli mi?" sorusunu değerlendirebilmek ve böylece bu konuya diğer konularla karşılaştırma içinde gereken vurguyu sağlamak için yakın zamanlarda İngilteré nin Güney Kıyısı'nda eleme yapılmamış bir tarama sahasında temel bir inceleme yaptık. Bu saha 1991 yılından beri çapalı emme tipi tarayıcılar ve 1998 sonlarından beri daha az ölçüde treyler emme tipi tarayıcılar tarafından taranmakta olup bu dönem içinde, yaklaşık 2 milyon ton kaldırılmıştır.
Çakıl ise, daha geniş bir ruhsat kapsamında küçük bir hedef alandan çıkartılmıştır. Detaylı yan tarama sonar haritalandırma ile deniz yatağında oluşturulan küçük kuyuların boyutları gözlemlenerek taranan alan kontrol edilmiştir.

Tarama kuyuları çevresindeki deniz yatağını ve çalışılan alanı yakından inceleyerek ruhsat kapsamında çalışmalar nedeniyle doğabilecek fiziksel ve biyolojik etkileri belirlemeye çalıştık. Bu çalışma sonucunda 200 km üzerinde yüksek çözünürlükte sonar görüntüleri ve 130 deniz yatağı örneği elde edilmiştir. Uzak alan etkilerinin belirlenmesi için inceleme alanı tarama bölgesinin her iki tarafında 10 km genişletilmiştir. Şimdiye kadar elde edi/en sonuçlar tarama işleminin -eleme olmadan- deniz yatağı üzerindeki fiziksel etkilerinin tarama sahasının alt akıntısında yaklaşık 3000 m'lik bir bölge ile sınırlı olduğunu açık biçimde göstermektedir. Bu bölgenin ötesinde, küçük kuyuların ince tortularla dolması şeklinde tezahür eden deniz yatağına asılı tortuların düştüğüne ilişkin hiç bir kanıt yoktur.

Biyolojik bilgiler, aktif olarak taranan bölge içinde, beklenen şekilde tür çeşitliliği ve popülasyon yoğunluğunda bir azalma olduğunu göstermektedir Ancak, veriler, aynı zamanda, son bir kaç hafta/ay içinde, tarama yapılmayan 250 m² altındaki küçük alanlarda, çeşitliliğin tekrar ortaya çıkabildiğini de göstermektedir. Daha eski tarama izleri görürıen sahalarda gerek popülasyon yoğunluğu, gerek tür çeşitliliği artmaya başlamıştır. Bu ön gözlemler üzerinde araştırmalar sürdükçe son tarama sahalarına ilişkin eldeki verilerin topluluk analizi ile korelasyonu yapılacaktır. Bu, uzamsal bağlamda çeşitli biyolojik topluluklar ile ilgili yeniden kolonileşme oranlarını tespit etmemize imkan verecektir.

Veriler, tarama olmayan alanda biyolojik topluluklann "yaşadığı" etkilerin, 300-500 m alt akıntı içirıde tarama sahasının yakın çevresi ile sınırlı olduğunu açıkça göstermektedir. Ayrıca, verilerin ön incelemesi, yeniden kolonileşmenin daha önce sanıldığından çok daha hızlı olabileceği ihtimalini sunmaktadır.


Özetleyecek olursak; agrega çıkarma çalışmalannın etkilerine ilişkin içgüdüsel ve duygusal izlenimler, bir çok elkinin yanı sıra, deniz yataqında kütlesel bir bozulma, denizaltı kaynaklarında ciddi bir kayıp ve dolayısıyla balıkçılık sahaları, deniz yaşamının diğer türleri ve nihai olarak insan üzerinde yok edici etkilerin olabileceği şeklindedir. Kıyılar da, erozyon da çoğu zaman hırama faaliyellerine bağlanmaktadır. Oysa, bilimsel kanılların çoğunluğu, faaliyeilerin rasyonel, akılcı ve planlı bir şekilde yürütüldüğü yerlerde bu görüşleri desteklememektedir. Açıktır ki, dünya çapında baktığımızda gerçekten bir çatışma söz konusu olan durumlar vardır ama bunlar azdır ve büyük ölçüde engellenmesi mümkündür.

Ben, etki potansiyeli büyük olmakla birlikte dikkatli bir objektif planlama ve izleme ile gerçek ektilerin azaltılabileceğini göstermeye çalışıyorum. İnanıyorum ki, etkin telafi stratejileri ve prosedürlerinin geliştirilmesi ve çoğunlukla asgari maliyet ve gerçek yararlarla uygulamaya konulması mümkündür.

Evet, benim söyleyeceklerim bu kadar. Teşekkürler.

Reşat Özkan: Teşekkür ederim Mr. Hitchcock. Bu raporunuz eminim ki dinleyiciler arasında çok ilgi çekecek. Sanırım sorular da sizin tebliğiniz konusundaki ilgiyi yansıtacaktır.

Bu sabah, oturumu açarken söylemiştim: Anakent Belediyesi'ni temsilen Başkan Vekili Bay Özerol yanımızda. Sözü kendisine vermek istiyorum. Buyurun sayın Özerol.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Deniz Kumu Endüstrisi ile İlgili Değerlendirmeleri

Ümit Özerol: Batı Yakası ve Anadolu Yakası Kumcular Kooperatifi değerli başkan ve yöneticileri, saygıdeğer dinleyenler, İstanbul'umuz için çok önemli gördüğüm bu toplantıda sizlerle beraber olduğum için duyduğum memnuniyeti belirtmek istiyorum. Hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum.

Biraz evvel oturum başkanının da söylediği gibi,17 Ağustos'ta ülkemiz, "son yüzyılın son büyük afeti" diye nitelendirilen bir depremle karşı karşıya kaldı. Bu depremde binlerce insanımız hayatını kaybetti, trilyonlarca lira maddi zarara uğranıldı, insanlarımız çok büyük bir manevi sıkıntı içine girdi. İnsanlar evlerinde oturamaz, işyerlerine gidemeı oldu. İşte bu deprem, tarihte, tablo ve bilançolarıyla olduğu kadar eksiklerin, yanlışların bir acı tecrübesi olarak da yerini alacaktır.

Biz İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak eksikleri, yanlışları ve ihmalleri kendi noktamızda tesbit etme gibi bir hedef seçtik. Bu depremde suçu, başkalarında aramadık. Şöyle düşündük; ferdinden kamu kuruluşuna, sivil toplum örgütüne kadar herkesin bu yanlışlarda, eksiklerde ve ihmallerde payı vardı. İşte biz bu noktada, kendi tesbitlerimizi yaptık ve radikal tedbirler aldık. Bunları uyguluyoruz. İleride uygulama safhasına girecek planları da hazırlıyoruz. Hatta dünya standartlarının üzerinde bir çalışma yaptık. Bizim bünyemiz içindeki Deprem ve Zemin Araştırma Müdürlüğü'nün (ki bugün dünyada bu birimin olduğu tek belediye İstanbul Büyükşehir Belediyesi'dir) kapsam ve çalışmalarını artırdık. Biz bu yanlışların, ihmallerin ve eksiklerin tartışması içinde odak noktalardan birinin de kum sektörü olduğunu gördük. Ama bir ara öyle bir duruma getirildik ki yıkımların en büyük nedenlerinden biri, Veli Göçer örneğindeki gibi, deniz kumu olarak gösterildi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bıı konudaki eksikleri iki safhada değerlendirmektedir: Birincisi kumun çıkarıldığı safhada, ikincisi kumun pazarlandığı safhada. Çıkarılması sırasındaki eksikler, Terkos'ta olduğu gibi kıyıya çok yakın alanlardan, su rezervlerinden, balıkların yumurtlama mevsimini ve yumurtalama alanını hiç düşünmeden kum çıkarılması olayı idi. Tabii, bu deniz çok az tuzludur veya daha fazla tuzludur gibi bir tartışma yerine, bu konuyu, objektif olabilmek için, dünya standartları çerçevesinde, sadece ruhsatlı yerlerden kum çıkartmak olarak almak lazım. Tabii şimdi burada iki kooperatif yetkilileri "Buralardan biz kum almıyoruz, bunlar bizim dışımızda, korsan kumcular' diyebilirler. Ama sonuçta bunlar yapılıyor. Kendileri de bunların engellenmesi yönünde çaba sarf etmeliler. Şimdi ise bu toplantı ile diyorlar ki; "Bu sektörü yönlendiren, uluslararası sempozyumlar ile hem Türkiyé ye, hem dünyaya deniz kumunu tanıtacak biziz." Sektörün lokomutifi durumunda olan bu iki kooperatif, korsan kumculann ihban ve ihtarı noktosında, kamu kuruluşları ile ortak çalışmalı ve konuda kamu kuruluşlarına daha da yardımcı olmalı diye düşünüyorum. Çünkü dağlardan ve kıyılara çok yakın yerlerden kum alınması, ekolojik dengeyi bozmaktadır. Bu ise yarın, çocuklarımıza, torunlarımıza ekolojik dengesi bozuk bir İstanbul bırakmak demek oluyor ki, buna hiçbirimizin hakkı yok.

İkinci nokta, kumun pazarlanması safhasıdır ki yaşadığımız acı deprem felaketi ile gündeme gelen en önemli husus bu idi. Gerçi önemi biraz da abartıldı ama, deniz kumunun, bu binalarda, betonun randımanını düşürdüğü ve dolayısıyla depreme dayanıklı olmadığı yolundaki iddialar, bu odak noktasının hemen hemen en önemli safhasıydı.

Biz bunun için artık, kumculuk sektörünün yıkama ve eleme tesislerine sahip olmasını ve bunlarla kum depolarının bir bütünlük arz etmesini istiyoruz. Kumculuk sektöründe bir fabrikasyon sistemine geçilmesi gereklidir. Ve biz İstaanbul Büyükşehir Belediyıesi olarak laboratuar sistemine geçebilmenzı için elimizdeki bütün imkanları sizler için kullanacağız. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin "İstanbul Şurası" adı altında bu günlerde, bir dizi toplantısı var. "İstanbul Şurası" toplantılarının amacı; İstanbul problemlerini kamu kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve hatta İstanbullular ile bir araya gelip tartışarak tesbitleri beraber yapmak, çözümleri bulmak, uygulamaları birlikte gerçekleştirmekti. Ve bunlardan ilk ikisi yapıldı. Ben, bu toplantının, İstanbul Şuraları'ndaki amaca hizmet ettiğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu toplantıyı tertib eden arkadaşlarıma, büyüklerime teşekkür ediyorum. Ve bu toplantının İstanbulumuz'a hayırlı olmasını diliyorum. 2000 yılında, dünya standartlarına sahip bir kum ve kumculuk sektörü dileği ile hepinize saygılar sunuyorum.

Reşat Özkan: Sayın Özerol'a biz de çok teşekkür ediyoruz.

Aslında konuşmasında ilgi çekici iki noktaya değinmiştir: "Bence kumculuk sektörü, bunu bir endüstri olarak tescil etmek istiyorsa ki niyet odur, bunun için üstlerine düşen görevler vardır ve bu meseleye sahip çıkmalıdırlar" dediler. Bunun altını özellikle çizmek gerek, bu yüzden kendilerine teşekkür ediyorum.

Türkiye'de bizim sıkıntımız, toplumsal taleplere fiziksel altyapı ve hukuksal altyapının yetişmemesi. Yetişmeyince bazı şeyler, bazı yerlerde gerektiği gibi yapılamıyor. Denetimsiz, kaçak işler yapılıyor. Denetleme ve uygulamada bazı eksiklerimiz var, ama belediye olarak siz bu dileği ortaya koyduktan sonra çözümün kolay olacağını düşünüyoruz. Değerli kumcu dostlarımız da bu toplantıyı düzenleyerek niyederini çok açıkça ortaya koymuşlardır. Herhalde çok önemli hizmetleri başaracaklardır.

Göle yakın yerden kum alınmasına ilişkin bazı uyarılar var. Siz de söylediniz, bu öyle kulak arkası edilecek bir konu değil, önemli. Bir şey olması halinde geri döndürülemeyecek bir hadise ve bu öncelikle kumcuların meselesi. Çok yararlı bir konuşma yaptınız. Teşekkürler.

Evet, hanımefendiler, beyefendiler. Şimdi, programımızdaki ikinci konuşma, İngiliz Deniz Agregaları Üreticileri Birliği Yönetim Kurulu Üyesi sayın Richard Pearson tarafından sunulacak. Sayın Pearson, 33 yıldan beri İngiltere de deniz kumculuğu alanında çalışmakta. Şu anda, Hanson Aggregates Marine Ltd. Şirketi'nin üretim ve kaynak müdürü. Aynı şekilde çeşitli dernek ve kuruluşlarda üyeliği var. Bu derneklerden birinde teknik alt komitede görev yapmakta. Sayın Pearson'ın tebliği, esas itibarıyla endüstrinin çeşitli konularını ele almakta. Kendisi ayrıca, deniz kumunun betonarmede kullanımı ile ilgili görüşler de belirtecek.

İngiltere'de, Dünyada Deniz Kumu Kullanımı, Ruhsat Prosedürü ve Standarflara Uygunluk

Richord Pearson: Hanımefendiler, beyefendiler.

Deniz kumu ile ilgili dünyanın çeşidi yerlerinde neler oluyor onlardan bahsedeyim. Bugün aslında Japonya'dan bir delege aramızda olacaktı. Bildiğiniz gibi Japonya da büyük bir deprem kuşağı üzerinde. Buna rağmen yılda 60 milyon ton deniz kumu kullanan bir ülke Japonya. Hanson Şirketi'nin, San Francisco da bir alt kuruluşu var. Onlar orada 1 veya 2 milyon ton arasında deníz kumu üretiyorlar. San Francisco da bildiğiniz gibi bir deprem bölgesi. Öyleyse deprem yıkımlarının deniz kumuna bağlanması pek de gerçekçi değil. sektördeki bizler için kum kalitesi ve kalite kontrolü, tabii ki en önemli konular.

Şirketim, yılda 40 milyon ton İngiltere'de -bunun 11 milyon tonu deniz kum ve çakılı-, 160 milyon ton Amerika'da kum ve çakıl üretiyor. Daha evvel de bahsettiğim gibi Amerika'daki üretimin 1-2 milyon tonu, deniz kumu olarak üretiliyor. Biz Belçika'da,1 milyon tona yakın deniz kumu üretiyoruz. Bir başka 1 milyon ton da başka bir şirket tarafından ince kum olarak üretiliyor ve daha kalın kumla karıştırılarak inşaat sektöründe kullanılıyor. Şimdi, Portekiz'de de çalışıyoruz. Deniz kumculuğu açısından ülkenizle aynı durumda olduğunu söyleyebilirim. Deniz kumculuğu sektöründe 30 sene önce çalışmaya başladım. Ve ülkeniz hakkında hiç bir fikrim yoktu bugüne kadar. Fransa'da,1 milyon tonu aşkın bir üretim yapıyoruz. Orada, deniz kumunu, özellikle batı kıyısında kullanmaktalar. Eskiden büyük bir kum endüstrisi vardı ve Fransa'nın 1-2 milyon ton kumu da nehirlerden gelmekteydi. Son yıllarda, nehir kumu taramacılığı yasaklandı. Burada da yıkama yapılmıyor. Danimarka, yılda 2 milyon tonu aşkın bir üretim yapıyor ve bu kumu, yıkamadan kullanıyor. Bununla birlikte çok sıkı kalite kontrolleri var. Hollanda'da ince kum, kalın kumla karıştırılarak kullanılıyor ve yine yıkama yapılmıyor. Nehir kumculuğu daha yaygın ama kullanırken deniz kumu ile karıştırıyorlar. Belçika'da da benzer bir durum var. İngiltere'nin güneydoğusunda kaya yok ve kıyıdan uzakta kum-çakıl çıkarma işlemlerini yapabilme şansımız var. Bu bölge, tüm ihtiyacın % 25'ini üretmekte. Biz, kum ve çakılı birbirinden ayırmak, betonarme için gereken boyutlarda onları ayrı ayrı hazırlamak amacıyla yıkama yapıyoruz. Yıkama sürecinde suyu geri dönüşümlü kullandığımız için sisteme tuz eklemek gerektiqini gördük. Dolayısıyla bizim kullandığımız su, daha fazla tuz içermekteydi. Bu nedenle biz, klorin içeriği konusunda suyu, çok sıkı kontrolden geçiriyoruz ki klorinlerin ölçeğini yükseltmeden, gerekli standartlara uygun olarak üretim yapabilelim. Bristol Kanalı'nda, Liverpool Körfezi'nin kuzeyinde, denizden kum çıkarıyoruz. Bu bölge, Türkiye kıyıları gibi çok kayalık. Ve kum, öğütülmüş kaya ile birlikte kullanılıyor. Daha ekonomik olduğu için bir miktar toz da ekliyoruz. Denizde elediğimiz bu kumu daha sorıra yıkamıyoruz. Sadece klorin açısından kontrol ediyoruz. Son derece güvenilir bir kaynak olduğu kesin. O halde dikkatli bir denetimle, standartlar çerçevesinde yüksek kaliteli, güçlendirilmiş yapılar yapılabilir.

Şimdi, İngiltere'deki lisans sürecine değinmek istiyorum. Devlet, eskiden beri deniz dibini düzenlemektedir. Kıta sahanlığı nedeniyle 12 millik bir limit vardır. Kapalı ihale yoluyla lisans verilir. Önceden bir rakam belirtilmez. Belirli bir hacim konur ve bu garanti edilmek zorundadır. Tabii, karada kum alınan arazinin sahibi de gelir beklemektedir. Bu ihale ile bizlere lisans yani devlet izni verilir. İngiltere'de, bu konuyla ilgili olarak gelecek senenin başlarında, yeni bir yasa çıkacak. Böylece, ilk kez, bir yönetmelik sistemi gelecek. Ondan önce, gayrıresmi olarak devletin görüşleri bize bildirilirdi. Burada deniz kumculuğu, madencilik açısından, arazi değerlendirmesiyle birlikte, devlet prosedürü çerçevesinde ele alınacak. Tabü işin özünde, bir çevresel değerlendirme söz konusu. Kıyıların erozyonu, denizdekí yaşam ve denizi kullanan diğer kullanıcıların görevleri ve yetkileriyle ilgili, her hangi bir tehlikesi olmayan, çevreye zarar vermeyen bir süreç oluşturulmak isteniyor. Çok kapsamlı ve halka açık bir danışmanlık sistemi var. Reklam yapıyoruz; çevre değerlendirmelerimizi duyuruyoruz, halk görebiliyor. Yapılan çalışmalarımız, deniz çevresi, arkeoloji, mimari, denizcilik gibi konular açısından çok dikkatle, yakından izleniyor. Mesela döndüğümde yetkililerle görüşeceğiz ve yapılan işlemlerin tamamen güvenli olduğu konusunda komuoyunun desteğini almaya çalışacağız. Sonra devlet bize bir izin verecek. Bu 15 yıllık bir izin olacak. Bununla birlikte çeşitli şartlar da ortaya konacak. Deniz dibi ile ilgili olacak bu şartlar. Deniz yatağındaki yaşam hem fiziki açıdan denetlenecek hem de biyolojik açıdan. Bazı durumlarda, elbette yerel balık çiftliklerini de görmemiz, onların bizim faaliyetlerimizden olumsuz etkilenip etkilenmediklerini kontrol etmemiz gerekli.

Eğer müsaade ederseniz, şimdi kalite konusuna geri dönmek istiyorum. Deniz kumu ve çakılı karadakine benzerdir. Fark yoktur. Tek farkı biri denizin altındadır, diğeri karada. Tuz konusu ise aslında, çok kolay halledilebilir bir konudur. Burada sorun olarak orıııya çıkon bir başka şey de deniz kabuklarıdır. İngiltere'de, 88 numaralı İngiliz Standardına göre 10 ve 12'mm de % 20'nin altında olmalıdır.12 mm'nin üslünde bunun bir limiti yoktur. Yani betonarmenin gücüne olumsuz bir etkisi yoktur.

Hazır beton ya da güçlendirilmiş betonarmede bulunabilecek klorit oranları ile ilgili çok sıkı kısıtlamalar var. Bunun ayrıntılarına girmeyeceğim. Biz, bunlara vymak zorundayız. Kloritlerle ilgili bir başka söyleyeceğim şey ise alkali-silika reaksiyonudur. Ve bir betonarme karışımındaki etkileşim çok önemlidir. Ingiltere'de, gördük ki bu alkali-silika etkileşimi çimento ile çok yakından ilişkilidir. Çimentonun yüksek klorit içeriği varsa alkali-silika sorunu olması büyük bir ihtimaldir. Dolayısıyla İnqilteré de şu an, betonarme korışımındaki toplam klorit oranına bakıyoruz. Her metreküpte 2 gr'ı aşamaz. İster doğal, ister ufalanmış çakıl olsun, tınplam Idorit bunun altında bulunduğu zaman bir risk bulunmamaktadır. Benim sunuşum bu kadar. Teşekkür ederim.


Reşat Özkan: Evet. Çok teşekkür ederiz sayın Pearson.

Şimdi, tartışma için sözü vermeden evvel, başkanlık makamında oturmanın avantajını kullanarak, belki de sizin namınıza, Mr. Pearsorí a bir şey sormak istiyorum: Sayın Pearson, sunuşunuzda dediniz ki "Türkiyé yi bilmiyorum". Herhalde deniz kumu sektörünü kastettiniz. Ve bir de dediniz ki "30 yıl önce bu sektöre yeni girdiğimde..." Acaba bu izahatla konuya yaklaşım ve anlayış mı, yoksa teknolojiyi mi kastettiniz bu sektörde? Çünkü farklı, ama daha bir açıklama getiriyor. Bize biraz daha yardımcı olabilirseniz...

Richard Pearsorı: Ben, dünyanın çeşitli yerlerinde deniz kumu çalışmaları ile ilgili herşeyi değilse bile çok şey bildiğimi zannediyordum, ama bugün burada ne kadar büyük bir endüstriniz olduğunu idrak ettim. Demek ki daha fazla seyahat etmeliyim.

Benim getirdiğim yorum, teknoloji ve denetim, gözlem, deniz kumu çıkarma işlemi ve deniz kumunun betonarmede kullanımına yönelikti. Eğer geri dönüp bu mesleğe ilk girdiğim zamana bakacak olursam, biı, aslında kaynaklarımız ne kadardı, bunları hiç bilmiyorduk. Bunlar fozla incelenmiş değildi İngilteré de. Gemilerimiz vardı ve o tarihte pompalama yoluyla kum ve çakılı temin ediyorduk.10-15 sene ewel, bunları tekneye alıp işleme tabi tutmaya başladık. 1940'ların başında, pompalamayı büyük ölçüde yapmaya başladık. Dolayısıyla bizim vaktiyle olduğumuz noktalarla benzerlik görüyorum. Varılan nokta çok sofistike. Dolayısıyla çok sermaye gerektirmekte. Bu iyi bir haber değil belki, ama görüyorum ki deniz kumu, gayet iyi kabul görmüştür Devletin onayı alınarak kullanılabilmektedir. Ve İngilteré nin ihtiyacının büyük bir kısmını temin etmekteyiz deniz kumundan. Başka Avrupa devletlerinin de madencilik politikaları içindedir deniz kumu ve kumculuğu. Dolayısıyla bizim, çevresel etkileri biraz daha iyi anlar durumda olduğumuzu ifade edebilirim. Kaynaklarımızı daha iyi biliyoruz. Şimdi, durumumuzu ve deniz kum ve çakılının betonarmede kullanımını, 30 sene ewel anladığımızdan daha iyi anlıyoruz. Hiçbir riski yok yani.

Reşat Özkan: Çok teşekkür ederiz. Cevabınız gayet açık ve net oldu. Bu soruyu size sormakta haklı olduğumu görüyorum, çünkü konuyu daha iyi anlamamıza yardımcı oldu. Belki bu bağlamda sektörün Türk temsilcilerinin sizinle temasa geçerek tecrübelerinizden yararlanacağını düşünüyorum.

Hanımefendiler ve beyefendiler, şimdi, sorularınız için sözü veriyorum. Yalnız, mikrofon kullanılmasını rica edeceğiz, çeviri için. Buyurunuz efendim, isminizi lütfeder misiniz?

Katılımcı: Ismim Necat Cilason. 47 yıldan beri serbest çalışıyorum. Beyefendileri dinledim. Son derece ilginç konuşmalar yaptılar.

Ben, betonarmede kullanılan malzemenin kalite garantisine değinmek istiyorum. İngilteré de büyük beton üreticileri var. Ve yıllar içinde sertifika veren bir kurum da oluşturulmuş. Bu, kum ve çakıl üreticileri açısından yapılan bir çalışma. Sektörde çalışan şirketler, bu kurumdan sertifika almak durumunda mıdır? üretim, İngiliz Standartları spesifikasyonlarına uyarak mı yapılmak durumunda? Yani aynı zamanda deniz kumu üreticileri de standartlara sahip mi? Öyleyse bunları bir araya getiren iş adamının da bu malzemelerin birbirine uyumundan bir şüphesi yok. Ve üretilen beton da mükemmel bir ürün. Şimdi benim sorum şu: Siz de bu kurumdan sertifika almış durumda mısınız? Yoksa sizin sertifika veren başka bir kuruluşunuz mu var?

Richard Pearson: Deniz kum ve çakılı açısından bizler bir sertifikaya sahip değiliz. Bizim görevimiz, deniz kum ve çakılını işlemciye sunmak. O, bunları işleyip satar. Bunlar, çoğu zaman, kardeş şirketlerdir; kumu çıkaranla işleyen. Kardeş şirket ne yapar? Bu şirketler, kendi kendini denetleyen bir sisteme sahiptir. Ve müşterilerine deney sertifikalarını temin ederler. Kendi iç teftişleri vardır. Teftiş stardartlara uyum sağlamak için yapılır. Bir ara, "teftiş acaba, dışarıdan kalite garantisi veren özerk kurumlar tarafından mı yapılmalı?" diye tartışmalar vardı. Bu sistem, ek maliyet demek, ama dünya o yönde gidiyor. Çünkü iş adamına güvenmiyor. Dolayısıyla özerk bir teftiş kurumu olacaktır. Yani, biz bu kurallara vymuyor değiliz, dışarıdan uymuyormuş gibi görülüyoruz.

Katılımcı: İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü'nden Dr. Barbaros Gönençgil.

Sayın Hitchcock, İngiltere'de kum çıkarımı, kıyıdan ne kadar açıkta yapılıyor? Bununla ilgili yasal bir düzenleme var mı? Aslında bu mesafe ne olmalı? İstanbul'da kum, Karadeniz'den çıkarılıyor. Sizin Karadeniz'le ilgili bir çalışmanız oldu mu? İngilteré yle ilgili veriler, araştırma sonuçları, bu bağlamda, Karadeniz için uygun bir örnek teşkil edebilir mi?

David Hitchcock: "Mesafe ne olmalı?" sorusuyla ilgili bir takım rehber kurallar var. Her uygulama kendi alanına göre değerlendirilmelidir. İngiltere de, şıı anda, daha uzaklara, adeta ufuk noktnsına yakın mesafelere lisans veriliyor alınan bir kararla. Bu karar, kıyı erozyonu gibi bir takım etkiler düşünülemek alınmıştır. Ama aslında etkiler, sanıldığı kadar güçlü değildir. Ve İngiltere'de,1 km yakına verilmiş ruhsatlar da vardır. Özellikle, oralarda, kıyı erozyonundan söz edilmektedir. Ama yapılan gözlemler aslında, bir sorun olmadığı görülmektedir. İngiltere'de, bir kaç sene evvel, bu tür kum çıkarımı, kıyıdan bir kaç yüz metre uzakta yapıldı. Ve bir sonraki fırtınada kıyıdaki kasaba sel altında kaldı. Bu olay, zararlı etkilere kanıt olarak gösterilen meşhur bir örnek. Bunun dışında da direkt kurulabilen bir bağlantı yok.

İkinci sorunuz, Karadeniz ile ilgili her hangi bir bilgiye sahip olup olmadığımdı. Hayır, öyle bir bilgim yok. Araştırmalarımız daha çok İngilizce olarak sunulan bilgilerle kısıtlı. Belki Karadeniz için başka dillerde yapılmış çalışmalar olabilir, ama biz bunun farkında değiliz. Ama tabii ki bunları bulursak değerlendirmeyi çok isteriz.

Reşat Özkan: İngiliz deneyiminin Türk bölgesinde kullanımının ne kadar uygun olduğuna dair bir soru geldi galiba. "İngiliz tecrübesi bize uygun mu, faydası olur mu?" dendi.

David Hitchcock: Bence malzemeyi bulma süreci, deniz dibi yaşam araştırması, deniz dibi süreçler, deniz biyolojisi, bunlar tabü ki uygun olabilecektir. İşlemin yapılacağı bölgeyle ilgili olarak bir deniz biyolojisi uzmanının görüşleri alınmalıdır. Sizin de bildiğiniz gibi analizler ya da mesela orada yaşayan hayvan türleri ile ilgili araştırmaların sonuçları evrenseldir. Amerikalılar da kendi geliştirmekte oldukları sektör için bizimle temas halindeler. İngiltere'de bu konuda birikim çok fazla. Tarama konusu ile ilgili pek çok bilgi sahibiyiz. Yerel tekniklerin, yerel uzmanlıkla kullanılmasında hiç bir sorun olmaz. Hem de çok ilginç olabilir.

Reşat Özkan: 20 dakika daha süremiz var tartışmak için. Evet, buraya bir şey eklemek istiyor musunuz?

Richard Pearson: Ben, belki, size yardımcı olabilecek bir şey söylemek istiyorum. Uluslararası Deniz Konferansı'nda ki bilimsel bir organizasyondur, son 2 yılda Atlantik Denizi ile ilgili yapılan çalışmalardan bahsedilmişti. Bu konu ile ilgili çalışma grubu, özellikle Baltık Denizi'ndeki çalışmalara yönelmiş durumda. Ve Baltık Denizi, Karadeniz'le benzerlikleri olan bir denizdir. Bu grup, yine, med cezir ve akıntı içeren denizleri de kapsamına almıştır. Bu, sizin için faydalı bir kaynak olabilir.

Kahlımcı: Doğa Savaşçıları Örgütü'nden Zafer Murat Çetintaş. Öncelikle İngiltere ve diğer ülkelerde uygulanan tarama sisteminin, biyolojik açıdan deniz dibi canlılarına zarar verdiği, yine ingiliz çevre kuruluşları tarafından ispatlanmıştır, bu, büyük tartışmalara neden oimuştur. Halen bu tarama sistemi devam etmektedir. Birinci sorum, bu tarama sistemine bir son vermek için bir girişiminiz var mı, yoksa daha gelişen, geliştirmemiz gereken bir teknoloji mi var? Çünkü böyle bir sistem bizde kullanılmıyor.

İkinci sorum, bu izni alırken, ihaleye çıkarırken devletin hangi kurumlarından izin alıyorsunuz? Örneğin Çevre Bakanlığı, Balıkçılık Bakanlığı, Turizm ve Ulaştırma Bakanlıkları,..? Bunların ortak olduğu bir yapıdan mı, yoksa sadece bir bakanlıktan mı izin alıyorsunuz?

Reşat Özkan: Zannediyorum, ikinci sorunuz daha çok, Mr. Pearson'u ilgilendiriyor.

David Hitchcock: ingiltere'deki tarama sistemlerine, çevre kuruluşları karşı çıkıyor ve ülkenin doğusunda yaşanan kıyı erozyonundan tarama işlemlerini sorumlu tutuyor. Güneyde ise balıkçılar karşı çıkıyorlar. Sektör ve düzenleyici görevi gören kurumlar tarafından yapılan her araştırma, bu kaygıları ciddiye alıyor. Ayrıca, düzenleyici kurumlar tarafından, tarama zamanlamasıyla ilgili, yumurtlama dönemlerinde tarama yapmamak gibi kararlar da alınıyor. Yani yetkililer, sektörle elele, durumu daha iyi hole getirmek için uğraş veriyor. Bu arada gelişen teknoloji, bilgilerimizi ve kullanılan teknikleri de geliştirerek sorunun çözümüne katkıda bulunuyor. Hükümet, bu haliyle taramanın devamından, hafif endişeli gözüküyor. Her bakanlık, kendi araştırmasını yaparken sektör de boş durmayıp kendi araştırmalarını yapıyor.

Reşat Özkan: İkinci soruyla ilgili olarak buyurun Mr. Pearson.

Richard Pearson: Ruhsat müracaatı, Çevre ve Taşımacılık Bakanlığı'na yapılıyor. Müsteşar karar veriyor. Bu arada, diğer birimlerle de görüşmek gerekiyor. Çevreciler de kendi görüşlerini beyan etme fırsatı elde ediyorlar tabü süreç dahilinde. ÇED araştırmaları, danışmanlık şirketleri tarafından yapılarak ruhsat veriliyor.

Reşat Özkan: Teşekkür ederim. Başka soru var mıydı? Buyurun,

Katılımcı: Erol Sarı, İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri İşletmeciliği Enstitüsü.

Benim sorum, denizlerden milyonlarca ton kum çekildiğinden söz edildi, "bu kum çekimlerinden önce, bölgede yaşayan tür sayısı hakkında bir çalışma yapıldı mı?" Bunu takiben, "kum çekimleri bittikten sonra o bölgedeki tür çeşitliliği tekrar araştırıldıktan sonra o bölgeye ne kadar zarar verildiği ile ilgili bir ekolojik çalışma yapıldı mı?" Teşekkür ederim.

Reşat Özkan: Tebliğde bunlardan bahsedilmişti, ama sanırım, siz yetişemediniz o bölüme. Buyurun Mr. Hitchcock.

David Hitchcock: Bölgede yaşayan canlıları tanımlamak için tarama öncesi araştırma-izleme yapılıyor. Araştırmalar sürekli olarak tarama öncesi, sırası ve sonrasında sürdürülüyor. Elde edilen bilgiler karşılaştırılıyor. Sadece tarama alanını değil, komşu ve civar bölgeleri de araştırıp inceliyoruz bu bağlamda ve mesela balıkçıları en çok kaygılandıran, yeniden toparlanma sürecini de anlamaya çalışıyoruz. Gördüğümüz o ki, toparlanma çok çabuk gerçekleşiyor. Bu, ümit verici bir nokta olarak karşımıza çıkıyor.

Reşat Özkan: Teşekkür ederim Dr. Hitchcock. Başka soru var mıydı? Orada birisi soru sormak istemiştiz Sizi tanıyabilir miyiz efendim?

Katılımcı: Atalay Atilla. Maltepe Belediyesi'ni temsilen geldim.

Bu deniz kumu platformu ile ilgili toplantıya, hükümetten, bakanlardan davet edilenler oldu mu, bilmiyorum ve onların burada olmayışını, bir eksiklik olarak kabul ediyorum. Çünkü elimde bir kitap var kum endüstrisi ile ilgili. Bu kitabın bir bölümünde, kumcular, bir takım sorunları olduğunu ve bu sorunların giderilmesi için yeni yasa ve yönetmelik düzenlenmesine duydukları ihtiyacı belirtiyorlar. Bunları, yetkililerin burada bulunarak öğrenip ona göre, gerekli düzenlemelerin yapılması noktasında çaba göstermeleri gerektiği düşüncesindeyim.

Sayın Pearson, İngiltere'nin, deniz kumu çıkarılması çalışmaları ile ilgili yeni bir yönetmelik hazırlığı içinde olduğunu belirtti. "Yeni yönetmelik hazırlama gereği hangi aksaklıklardan meydana geldi?", bunu öğrenmek istiyorum belki bir aydınlatma olur, onu bizim ülkemizde de uygulama olanağı buluruz. Teşekkür ederim.

Reşat Özkan: Bir sivil toplum örgütlenmesinin ortaya koyduğu böyle bir aktiviteye, elbetteki hükümetin katılması arzu edilen bir şeydi. Zannederim davetli olduğu halde katılmayanlar, bu açıklamalarınızdan kendine düşen payı alırlar. Bir ülkede, zaten demokrasi, sivil tcıplumun, kendi yaşamına daha çok sahip çıkmasıyla gerçekleşir. Gerçek anlamda demokrasiye ulaşmak budur. Bu yüzden, kumcuları desteklemek, tebrik etmek lazım.

Richard Pearson: Bir mevzuat talebi,15 yıldır sektörün kendisinden geliyor. Bunun sebebi, kamuoyunun, tepki ve kaygılarını sürekli dile getirmesi. Konu ile ilgili yeterince bilgili olmayanlar da dahil olmak üzere herkes, yasalarla düzenlenmiş bir sistemden yana. Bu yüzden, insanların güvenebileceği kadar şeffaf bir sistem vygulamak istiyoruz. Sizin anlayacağınız pratik açıdan, aslında böyle bir ihtiyaç yok, ama kamuoyunun sisteme güvenini sağlamak için bu mevzuat hazırlandı. Çünkü uygulama ve denetim sistemleri kamuya güven veriyor.

Reşat Özkan: Son bir soru daha. Evet, lütfen çok kısa.

Katılımcı: Çevre Bakanlığı'ndan Şube Müdürü Ethem Yanar.

Efendim bakanlıkların bulunmadığı ifade edildi. Çevre Bakanlığı Çevre Koruma Genel Müdürlüğü Alıcı Ortakları Koruma Daire Başkanlığı Toprak Koruma Şube Müdürü olarak ben buradayım. Sayın Bakanım ve Müsteşarım'ın talimatları doğrultusunda buraya katıldım.Ve toplantının tamamını takip etmem istendi. Hatta talep edildiği takdirde, bakanlığımın görüşlerini ve bugüne kadar yaptığı çalısmaları sizlere iletmem istendi.

Reşat Özkan: Teşekkür ederim. Zaten yoksa diye söylendi. Dolayısıyla burada bulunmanız yeterli.

Ethem Yanar: Çevre Bakanlığı'nın bu konuda önemli çalışmaları var. Hatta İngilteré de bugün dahi olmayan, yapılması planlanan çalışmaların birçoğunda biz, aşama kaydettik.

Reşat Özkan: Öğleden sonraki toplantıda bunları açıklarsınıı, teşekkür ederim.

Değerli katılımcılar, oturuma son vermeden önce, kısa bir özet sunmak istiyorum: Biri çevreyle, diğeri deniz kumunun üretimi, kullanımı ve güvenilirliğiyle ilgili olmak üzere iki değerli konuşmacı dinledik. Öncelikle çevreye olan katkıları nedeniyle konuşmacıları ve organizasyonu düzenledikleri için Deniz Kumu Kooperatiferini kutlamak istiyorum. Bu forumda, sektörün meselelerinin açıkça tartışılabildiği bir ortam yarattık. Gelecekte de bunları yeniden görüşme ve müzakere etme fırsatını bulacağız.

Ortaya çıkan sonuç; daha fazla araştırmaya ve müzakereye duyulan ihtiyaçtır. Ama bunu kooperatiflerin insiyatifi ile atılmış ilk adım olarak görüyoruz. Demek ki, diğer taraflara da görevler düşmektedir. Bir diğer sonuç da sektörün hak ettiği ilgiyi görebilmesi için insiyatifi ele almasının gerekliliğidir.

Hiç yorum yok: